27 Ağustos 2013 Salı

Hayata Dair: İnanmamak

Genelde özel hayatımdan çok da bahsetmem bu blogda. Aradaya dereye sıkıştırıp derdimi döksemde, her yazının içinde bir uzak doğu çiçeği açar mutlaka.  Neden? Bazılarına göre yanlış da olsa hayatımı bu işle harmanladım çünkü ben. Başkaları tarafında asosyal olarak adlandırılsam da, yer yer küçümsensem de, laf sokmalarla aşağılansam bile zaman zaman ben mutluyum farklı kültürleri içimde barındırmaktan.

Nasıl çok kitap okuyan, şairleri ezberleyen insanlar toplum tarafından entellektüel olarak anılıyorsa, bence bizim gibi tüm emeklerini uzak doğuya yönlendiren insanlar da bir o kadar entellektüel. (Tabi durumu sadece oppacılıkla sınırlandıran yada onları eleştirmenin dozunu kaçıran kimseleri katmıyorum hesaba. Onlar ayrı konular bundan.) Oranın edebi eserlerini okuyamıyor olabiliriz, ünlü yazarlarını düşünürlerini bilemiyor olabiliriz ama neden? Kaynak eksikliğinden. Avrupalı yazarlar kadar Asyalı yazarların eserleri çevriliyor mu? Kıyıda köşede kütüphanelerde kalmış bir kaç kitap haricinde gören oldu mu hiç?

Ama en değerli sinema filmlerini izleyebiliyoruz, yinede sadece kendi çabalarımızla. Nice Bolly filmi var bir şaheser. Kafayı kültürü olmayan, olanını da yitirmiş Amerikan filmleri ile bozanlar, o şaheserlere burun kıvırınca entelletüel oluyor da biz neden garip oluyoruz. Herkes İngilizce konuşurken "gerekli"; Almanca, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca öğrenirken, biliyorum derken "vay be" ama  "Korece biliyoruz, Japonca öğreniyoruz, Hintçe anlıyoruz" diyince neden gözler "yok daha neler" diye alaycı.

"Bir Koreli görsen konuşabilirsin yani?" sorusuna, "Anlaşabileceğimi düşünüyorum" denilince, niye "tabi nasılsa görmeyeceğin için kolay kolay atıp tutarsın" bakışları ile karşılaşıyor insan.

"Konuş bakalım" diye ukala bir tavırla karşıma dikilenler ise ayrı bir olay. Sanki anlayacaksın ne diyorum. Hayır konuş deyince ne konuşacaksın, bir muhabbet dönmesi lazım ki konuşabilesin dimi? Tak diye konuş deyince insan ne söyleyeceğini afallıyor ki.

Hadi es kaza konuşsan da kimse dinlemez zaten. Herkes 2 saniye sonra ya telefonuna gömülür yada salak salak etrafına bakınır o ne giymiş, o ne sürmüş.... Sen konuş kendi kendine, sallayan yok. Oldu da biri iki saniyeden fazla dinledi, suratında garip bir buruşukluk, "Bu nasıl  bir konuşma tarzıdır" ifadesiyle "Ne dedin şimdi sen?" sorusunu yapıştırır suratına. Anlamayacaksın işte, ne diye beni deniyorsun, yalan borcum mu var sana. Biliyorum diyorsam biliyorum işte. Ha şakır şakır konuşabiliyorum demiyorum ki zaten. Çat pat anlaşırım diyorum sadece, bu ne ısrar... Kıskanmak mı yoksa için için birşeyleri...

Şu bayramları oldum olsa sevmedim ben. Herkeste meraklı, iğleneyici bir yığın laf. Anladım ki bu hayatta başarılı olmakta batıyor insanların gözüne başarısız olmakta...

Yıllarca ben derslerimde çevremdeki yaşıtlarımda daha akıllı ve daha başarılıydım. Yalnızca Allah'tan gelen bir vergiydi bu ama bana hep bela oldu nedense. Oysaki bu dünyada, bu ülkede, bu şehirde hatta bizim mahallede bile benden daha akıllı insanlar vardır ama benim çevremdekiler benden daha az akıllıydı sanırım yada aptal ayağına yattıp başkasını suçlamak daha kolay, bilemeyeceğim. Tabi işin sonunda "K gizli gizli ders çalışıyor köpek gibi..." oldu akranlarımca. Halbuki defalarca çalışmadığımı, bir kez okuduğum söylesemde, şahit olsalar bile, en yakın arkadaşlarım bile inanmadı bana. İki laflarından biri "Sen çalışıyorsun ama" oldu hep. Ulan çalışmadım işte gördün, bütün gece seninle sohbet ettim. Vampir miyim ben gece uyumadan sınava gireyim. "Yok K çalıştı ama." "Ya çalışmadım diyorum." "Aman K çalışmadım der ama yüksek not alır hep zaten. İtiraf et, biliyoruz biz seni." Allah beni senden daha akıllı yarattıysa, bana senden daha çok yardım ediyorsa benim suçum ne arkadaşım. "Yok, kesin çalıştın sen..." Gel de boğma şimdi böylesini.

"Bak gördün mü K nasıl ders çalışmış, sen aptal çalışma emi çocuğum, kal sınıfta. Aferin kızım çalış sen, olma bunun gibi..." Ama ben... "Gördün mü uyuzu bunun yüzünden biz azar yiyoruz hıh..." "Çalışmadım diyorum ya..." "Tabi öyledir canım."

"Vay K okulun en çalışkan sınıfa konulmuş." "Yok ya bizim oğlan ondan daha çalışkan. Orada yalnışlık var." "Bizimkini niye almadılar o zaman." "Aa bizim kızlarda çalışkan." "Yok yok kesin yalnış o."

Zavallı annem ilkokulda benim yüzümden az çekmedi. Ama sırf başarılı olduğum için...:)

Okuldaki başarım iş hayatıma yansımadı malesef. Bazı ailevi sağlık sorunlarının da etkisiyle işsiz kaldım 2 yıl 2,5 aydır. Kısaca 2,5 yıl diyelim. Başarısızım yani sonuçta, mutlu olun hadi. Yok bu seferde başarısızlığıma bir dolu laf. "Ne zamana kadar oturmayı düşünüyorsun evde?" "İş bulamadın dimi hala?" "Başvuru falan yapmıyorsun dimi doğru söyle." "Oturduğun yerden ararsan bulamazsın tabi." Abicim ne diyorsun sen... Kapı kapı dilenci gibi de gezsem torbilin tıngırdadığı bu dünyada iş bulunmuyor işte. Ve ayrıca sanane benim çalışıp çalışmamadan... Sana mı vereceğim aldığım maaşı, senin mi karnını doyuracağım, para benim. Yada senden para mı istiyorum, hayır. Sen mi doyuruyorsun karnımı hayır. Anam babam karışmazken bana, ey akraba sana ne oluyor söylesene...

Bende artık insanların benden duymak istedikleri cevabı veriyorum "Ne yapıyosun" denilince. "Hiç, bildiğiniz gibi." Aslında yaptığım sürü şey var. Ama senin aklın yetmez benim yaptıklarıma. Sana göre hiç birşey yapmıyorum ben. Çünkü sen benim yaptıklarımı hiçe sayıyorsun. Sen sadece para kazanmak için günlerini, haftalarını boşa harcayan ey akraba, ben sana göre hiç bana göre çok şey yapıyorum kısaca.

Bir günün 24 saat olması bana yetmezken ey akraba, sen gün geçmiyor diye sıkım sıkım sıkılmaya devam et... Sen sadece para ile hayatın yaşanılacağını inanmaya devam et. Hayat sadece mutluluk ve huzurla yaşanıyor halbuki... Sen evde oturunca 2 gün, bunalıma gir hemen. Sokaklarda deli gibi gezip onu bunu eleştirmek daha güzel değil mi sana göre? Bundan yirmi yıl önce kimse bunalım kelimesinin anlamını bilmezken, şimdi ipini koparan bunalımda... İyi ki birşey öğrenmişiz milletçe... Bayramda en sık duyduğum kelimeydi bunalım. 

Geçenlerde bir akrabamın söylediği en ilgici aslında. 'Deprosyonu yükselmiş' bayanın. Tansiyon mu şeker mi arkadaş nasıl yükseliyor bu depresyon. Hadi diyelim yükseldi, neyle ölçüyorlar özel makinası mı çıktı onunda?

Kendi sıkılıyor ya haspam evde, ailesinden... Hemen empati yapıyor evde oturanlarla. "Ben senin yerinde olsam..." Benim yerimde olsan bile sen ben olmazsın ki. Herkes farklı yapıda anlasana bunu. Kimse kimse olmaz idrak et artık, yaş geldi geçiyor, hoy... Bencillikten daha fazlası değil bu tarz bir empati. Bencillik: İnsanın her durumda yalnızca kendini düşünmesi. Enpati: İnsanın başkasının yerinde kendini düşünerek gerçekleştirdiği bencillik biçimi. Bencil olmaya fazlaca alışmış insanoğlu, bir adım ileri geçmesi gereken yere vardığını sandığında bile, başkasını anladığını sandığında bile; hala aynı yerde, yalnızca kendisinde...

Ayrıca asosyal olduğumu düşünmüyorum ben. Benimde arkadaşlarım var. Ayda bir kez buluştuğum en az. Sohbet ettiğim, yakın olduğum insanlar var. Sen onlardan değilsin diye mi bu afra tafra.

Biri de gelmiş diyor ki "Gençsin sen çık dolaş. Çay bahçeleri ne güzel, git otur." Ablacım sen evliliği anadan babadan kurtuluş olarak gördün ama umduğun gibi çıkmadı diye niye pişmanlığını benimle gidermeye çalışıyorsun. Ne yapayım kendi kendime çay bahçesinde. Ha evde oturmuş ha çay bahçesinde, tek başıma... ne fark etti şimdi.

Bu gençlikte başıma bela zaten. Ben yaratılışım gereği biraz zayıf bir bünyeye sahibim. Kilo olarak değil tabiki, çabuçak şifayı kapmak konusunda başarılı bedenim. Ama yok ben gencim. Hasta olmam ben, kan şekerim düşemez, tansiyonum düşemez, yıllın 4 mevsimi grip olmam da tamamen yalan zaten dimi... Ulan sokaklarda düşüp bayılan benim, bunu söylerken uyduruyor muyum ben? Hastalık yaşlılıkla-gençlikle madem 6 yaşındaki, belki daha küçük çocuklar neden lösemi yüzünden hayatını kaybediyor yıllardır?

Neden insanlar sadece kendine inanıyor bu hayatta? Ortada gram çıkar yokken bile neden inatla bir reddediş çabasında?

Tamam bende inanmıyorum insanlara ama ben verdikleri sözlere inamıyorum artık, kandırıldığımdan dolayı sürekli o da... Söyledikleri sözleri yürekten söylemeden, laf olsun diye söylediklerini fark ettiğimden, sahteliklerini gözlerinde gördüğümde inanmıyorum insanlara. Buna rağmen koparmadım sevdiklerimle bağımı. Sevmediklerime bile yüz çevirmedim Allah korkusundan. Ama sendeki reddediş, bencilliğin kaynağı nedir bir deyiver bana. Neden hep sen, ne getirdi seni bu hale ey toplum... Neden senin gibi olmayanları, bir tık farklı düşünenleri itiyorsun hemen kenara... Dışlıyorsun sarı değilde krem giydi diye adamı. Dikkat etmesen geçip gidecek halbuki yanından.

Tüm bunlara aldırış etmek istemiyorum ama çıkaramıyorum da aklımdan. Kimseye aldırış etmeyip tarihi değiştiren, dünyayı değiştiren insanlara bir kez daha gıpta ediyorum bunlarla. Kimse onlara inanmasa da onlar kendilerine olan güvenleri, ideallerine olan inançları ile gerçekten çok büyük işler başarmışlar. Oysa insanların topluca başarılı olduğu tek şey diğerleri diye adlandırdıklarını sindirmek bu dünyada...

Bugün dünyada olan herşeyin sebebinin temeli aslında bu inanmayış, bu reddediş... Paraya olan düşkünlük getirmiş olsa gerek insanlığı bu hale...
 

_________________________________________________________________

Bir anlık bir bunalma ile yazılmış bir yazıdır. 
Çok abarttığımı düşünenlerde olabilir söylediklerim karşısında. 
Ama insan karşısındakilerin niyetini fark ediyor ki,
bu tarz konuşaların amacı iyi niyet değil tamamiyle beni rahatsız hissettirmekti.
Başarılı oldular mı peki? Evet malesef...
Ama kendim olmaktan vazgeçiyor muyum?
Asla...
İstesemde vazgeçemiyorum ki...:D
Herşeye rağmen mutluyum elhamdülillah...:))

18 Ağustos 2013 Pazar

Yamato Nadeshiko Shichi Henge

          Yamato Nadeshiko Shichi Henge diğer adıyla The Wallflower özledikçe, aklıma estikçe atlaya zıplaya izlediğim, buna rağmen her seferinde çok güldüğüm favori animelerimden biri.
          Aynı isimli mangasından uyarlama bir anime. 2000 yılında yayınlanmaya başlamış ve hala devam eden bir manga... 13 yıl inanması zor geliyor.:)) Anime ise 25 bölüm ve tek sezon...
          Hoşlandığı çocuk tarafından "çirkin" sıfatıyla reddedilince kendini dünyadan soyutlayan; küçük, karanlık, korkunç şeylerle doldurduğu odasına kendini kapatan bir kızdır Nakara Sunako. Ama birgün, halasının sahip olduğu evde yaşayan 4 yakışıklı onun değimiyle mabushi ikimono(ışık yaratık)larının içinde bulur bir anda kendini. Işıktan saklanan, güneşin parlaklığına dayamayan, kendini kendinden, herkesten saklamaya çalışan bu kız için 4 parlak oğlan ile yaşamak hiç kolay olmayacaktır.
          Bu 4 ışık yaratığının ise tek bir amaçları vardır, kira ödemekten kurtulmak için bu aşırı derecede korkunç kızı bir hanım efendiye dönüştürmek...

          Kafataslarını görünce ama ben izlemem bunu kesin korkunç birşeydir dediğimi hatırlayorum ilk gördüğümde afişi... Ama o kadar çok sevdim ki animeyi. Herkesin mutlaka izlemesini tavsiye ederim. Çok eğlenceli karakterleri ve replikleri var animenin. Çizimler bazı izleyenler tarafından aşırı kadınsı bulunsa da ben çok beğendim. Hele manga ile kıyaslayınca daha idrak ettim animenin çizimlerinin güzelliğini. Başrol, yakışıklığı ile adeta çilekeş bir hayat süren Takano Kyohei yani mabushi ikimono çok yakışıklı bir çizime sahipken, hakikaten ışıklar saçarken, mangada o kadra sönük ki bir gördüğüm şok oldum adeta.:D
          Yine de anime tahmin edeceğiniz üzere manga devam ettiğinde ötürü, hikayeyi sonuca bağlayamadığı için mangayı okumak zorunda hissediyorum kendimi.

         2010 yılında bir de dramaya uyarlanmış manga. Anime ile ortak sahneleri olduğu gibi animede görmediğim yada gördüğüm daha farklı olan sahneler var dramada. Yani aynısı olmaktan çok uyarlaması olmuş bu kez gerçekten. Animenin fanı olduğu için ben izlenmeye değer buldum dramasını da.
          Ancak... ilk oyuncuları görünce hayal kırıklığına uğramadım desem yalan olur. Animenin parlak mabushi yaratıklarına göre bunlar sadece insandı.:D
          Özetle gülmek isteyen herkese tavsiyemdir Yamato Nadeshiko Shichi Henge...:))

-Spoiler-
Her bölüm karşımıza çıkan ladydien nomiçi yani leydi olma yollarını dizide olsa dena olmazdı aslında.:) Animenin en eğlenceli yanlarından biriydi.
mabushi ikimono...:D

İki kızın chu chu diye kendinden geçişini asla unutamam. :) Noi-chan çok sevimliydi animede. Ama dizide o kadar baskın bir karakter olarak çıkmadı karşıma. Oysa animede çok eğlenceli sahneleri, hikayenin yönünü değiştiren gaza getirici bir karakterdi...

Zavallı Sunako-chan... Hayalleri kavuşmak için o kadar mücadele verdi spor festivalinde,  bu ışık yaratıklarına karşı... Bende çok merak etmiştim, neden cıbıl cıbıl gezdiklerini. Duyguları dile getirdi resmen.:D
          Kyohei'nin durumuna acıdım resmen. "Japonya'da ne sapık karılar var anamcığım" bile dediğimi hatırlıyorum üzüntümden.:D Gerçi bana bu durum Kore'yi, Kpop elemanlarını anımsattı biraz; kesik saçlar, kanlı mektuplar ile...
          Zaten dört mabushi yaratığını gördükten sonra "Ahh bu fiziklere ancak Koreliler hayat verebilir" diye düşündüm. Bir nevi F4 olayı... Zaten az önceki resimde de gördüğünüz gibi hepsinde bir üstsüzlük merakı vardı. Hele Kyohei her başrol popçü gibi neredeyse her bölüm ya banyodaydı daha üstsüz geziyordu evin içinde.:D
          Ama sonradan bu düşüncemden vazgeçtim. Absürt bir hikaye olduğu için, Koreliler bunun altından kalkamaz çünkü. Bir Hana Kimi daha yaşamak istemiyorum ben.: Herşey fizik demek değil... :D



          Animenin sevdiğin yanlarından biri Sunako-chan'ın "mabushi"diye bağırarak burnundan kanlar fışkırmasıydı. Dizide insanların yüzünü kanla bulayamayacakları için kızımız kafa atıyor, bu da çok güzel olmuş ben beğendim. Dizi olsun anime olsun bende onunla birlikte mabushi diye bağırdım her seferinde... Şimdi fark ettim de çok severek ve eğlenerek izlemişim yahu...:D

Kamenashi Kazuya... Hahaha...:D
 

Adı: ヤマトナデシコ七変化 / Yamato Nadeshiko Shichi Henge
Bilinen Adları: Yamato Nadeshiko Shichi Henge, Perfect Girl Evolution, Wallflower, YamaNade
Türü: Komedi, Dram, Harem, Romantizm, Okul, Shoujo
Anime: 
Bölüm Sayısı: 25
Yayın Tarihleri: 03.10.2006 – 27.03.2007
Yayınlandığı Kanal: TV Tokyo, TV Aichi
OST:
Açılış: Slow - Kiyoharu (1-24)
Bitiş: 1.Carnation - Kiyoharu (1-18)
          2. Changing - BON-BON BLANCO (19-24)
          3. Slow - Kiyoharu (25)

Drama:
Bölüm Sayısı: 10
Yayın Tarihleri: 15.01.2010 - 19.03.2010 (Cuma 22:00)
Yayınlandığı Kanal: TBS
OST: Kimi ga Kirai na Kimi ga Suki - KAT-TUN

Oyuncular:  
  • Oomasa Aya / Nakahara Sunako

  • Kamenashi Kazuya / Takano Kyohei

  • Tegoshi Yuya / Toyama Yukinojo

  • Uchi Hiroki / Oda Takenaga

  • Miyao Shuntaro / Morii Ranmaru

15 Ağustos 2013 Perşembe

Arakawa Under The Bridge


          2004 yılında yayınlanmaya başlayan hala yayınlanmakta olan aynı isimli mangadan uyarlama; bir anime, drama ve film Arakawa Under The Bridge... Diğer yapımlara oranla farklı, biraz farklı bir hikaye... baya farklı aslında, ilginç bir hikaye... Arakawa adlı bir köprünün altın kendilerine izinsiz küçücük bir kasaba kurmuş bir grup garip insanın hikayesi... Kendini Venüslü sanan bir kız, Kappa sanan bir köy şefi, yıldız maskeli bir rock star, kurdele kafalı bir sebze sever, psikopat sözleri ile insanları dövmekten beter eden bir çiftçi kadın, izbandut kılıklı erkek bir rahibe, samuray berber, papağan kafa ve arı kılıklı sevgilisi, kafaları teneke ile çevrili ikiz kardeşler, çizgi çizmeden yürüyemen eski bir memur ve tüm bunların arasına düşen prestijli bir şirketin kimseye borçlu kalmak istemeyen varisi... Karakterlerin ilginçliğinden hikayenin ne kadar farklı olduğunu anlamamak mümkün değil. Ama asıl ilginç olan bu tarz bir animenin - manganın karakterini hiç değiştirmeksizin oyunculara adapte edilebilmesi...



          Herkesin izleyebileceği bir yapım değil. İlk izlemeye başladığınız da "oyuncular bu saçma şeyi nasıl oynamayı kabul etmiş" gibi bir düşünce bile belirmiyor değil ama oyuncuların dedikleri gibi hikaye ilgi çekici ve komik. Tam bir Japon zevkasının ürünü...Belki de başka hiç bir millette göremeyeceğiniz bir yapım Arakawa Köprüsü Altında...

          İlk animeyi izlediğim için drama daha anlaşılır oldu benim için. Röportajda oyuncular biri "Bir kaç kez izlenildiğinde anlaşılabilecek bir senaryosu var demişti. Kaza ile bir bölümü 2 kez izlemiş bir olarak hak verdim. İlkinde hiç gülmemişken, ikinci izleyişimde kahkahalar atarken buldum kendimi.

          Dizisini izlememdeki en büyük teşvik şu gördüğünüz yeşil şey. Kim o tanıyabildiğiniz mi? İnamayacaksınız belki ama Oguri Shun... Evet, evet o... tekrar tekrar bakmanıza gerek yok. (Benim idrak edişim zor oldu da...:))

          Dizinin bir diğer dikkatimi çeken ismi Shirota Yu... Oguri Shun'un dizinin kadrosunu oluştururken çok emek verdiği gerçekten gözler önünde. Sister rölüne Shirota Yu'dan başka kimse yakışamazdım eminim. Kendisini burada çok sevdim ve çok başarılı buldum. (Ne demiş atalarımız... Büyük lokma yut, büyük söz söyleme. Bir zamanlar itici bulduğum bu adamı şimdi çok sevdiğimi söylüyorum hehe...:))

          Kiritani Mirei sevmeme de neden olan dizinin bütün karakterlerini sevdiğimi ve performanslarını çok başarılı buldum aslında.:))

          Garip bir dizi... Garip ve herkesin sevebileceği ve katlanabileceği birşey olmamasına rağmen katlananların pişman olmayacağının düşünüyorum. Ben sevdim yani. Aslında insan psikolojisi ile ilgili çok şey anlatıyor. Ve ince Japon zekası ile benim gibi çok hakim olamayanların bir kere de anlayamayacağı çok ince esprileri mevcut. Anlayabilinecek esprilerde var, korkmayın, özellikle animede...:))

          Dizinin devamı niteliğinde bir de film çekilmiş. Henüz filmin türkçe altyazılısını bulamadım ama umarım biri sevabına çevirir.:))
           Animenin 2.sezonub çevirisi yarım bırakılmış, oysaki ikinici sezon merak edilen bir çok soruya cevap var. Ama çeviri olmadığı için izleyemedim bende. Bizim topraklarda çok üzerine düşülmemiş ama düşülmesi gereken ilginç bir yapım bence.:))

         Benim sevmiş olmam kesinlikle sizin sevebileceğiniz anlamına gelmez. İllaki izleyeceksiniz önce animeyi izlerim derim.:D

Adı: 荒川アンダーザ ブリッジ / Arakawa Under the Bridge
Türü: Seinen

Anime I. Sezon: 
Bölüm Sayısı: 13
Yayın Tarihleri: 04.04.2010 – 27.06.2010
Yayınlandığı Kanal: TV Tokyo
Anime II. Sezon: 
Bölüm Sayısı: 13
Yayın Tarihleri: 03.10.201026.12.2010
Yayınlandığı Kanal: TV Tokyo
Drama:
Bölüm Sayısı: 10
Yayın Tarihleri: 26.07.2011 - 24.09.2011
Yayınlandığı Kanal: TBS
Film:
Süresi: 115 dk.
Yayın Tarihi: 04.02.2012



Oyuncular:
  • Hayashi Kento / Riku

  • Kiritani Mirei / Nino

  • Oguri Shun / Soncho

  • Yamada Takayuki / Hoshi

  • Shirota Yuu / Sister

  • Katase Nana / Maria

  • Abe Natsumi / P-Ko

  • Tezuka Tooru / Shiro

  • Hiranuma Norihisa / Billy

  • Arisaka Kurume / Jacqueline

  • Tokunaga Eri / Stella

  • Suruga Taro / Son Samurai

  • Sueoka Takuto / Tetsujin Kyodai & Mashika Raito / Tetsujin Kyodai

14 Ağustos 2013 Çarşamba

Ouran High School Host Club Drama & Film

           Anime sevip de Ouran High School Host Club izlemeyen yada en azından adını duymayan yoktur herhalde. O kadar çok sevilen bir manga ki animesi, dizisi, film... onun hakkında yapılabilecek herşey yapılmış durumda. Bir müzikal yoktur herhalde.:D

          Ouran High School Host Club benim en sevdiğim animelerden biri hala izlemeyen varsa -ki pek sanmıyorum- mutlaka izlemenizi tavsiye ederim.

          Bu sevgim beni "Acaba dizisi nasıl oldu? Karakter nasıl, kimler tarafından canlandırıldı?" sorularıyla beni diziye getirdi. Genel hatları ile animedeki konular yani bildiğim konular işlenmiş olsa da severek çok nadir sıkılarak izledim. Oyuncular karakterleri ellerinde geldiğince yansıtmaya çalışmışlar... Honey'nin aşırı çocuk görüntüsü elbette yakalayamışlar ama ben zamanla ona da alıştım. Özellike Yamamoto Yusuke tam Tamaki havasına girmişti, hareketleri, kendini birşey sanışları, hayal kırıklığını yansıtışı çok başarılıydı. Bir de üstede anime vari yazılar düştükçe daha da eğlenceli bir hal aldı...


          Yani özetle bir kaç ayrıntı dışında animenin draması olmuştu ama ben yine de çok sevdim.:) Ancak yapımcılar 11 bölümle yetinememiş ve bir devam filmi yapmaya karar vermişler.

          Filmi izlememe en büyük itici güç Nichkhundu. Evet bildiğimiz 2Pm Nichkhun... Tayland kökenli Koreli bir idolun, bir Japon filminde ne aradığı merakı ve fazladan yakışıklı görme dürtüsü ile izledim filmi. (Yüzsüzce itiraf ettiğime bende inamıyorum.):D
          Hoş yakışıklı bir konuk oyuncu olmuş Nichkhuncuk, ama oyunculuğunu çok geliştirmesi lazım. JYP bu işin üstüne düşsün bence, oyunculuğu gelişmiş bir yakışıklı Nichkhun romantik komedilerin vazgeçilmez adamı olur bak...:))
Söylesin biri bana bu kardeşine sarılan bir abinin ifadesi mi? Daha çok sevgilisine kavuşan bir namja edası var... Tip güzel olsa ne olur, oyunculuk sıfır...:D

           Film; her zamanki bir Ouran High School Host Club macerasıydı. Filmi izlerken düşündüm 100 tane daha olsa her macerasını severek izlerim herhalde... Öyle garip havası var ki insanı kendini bağlayan... Haruhi'nin de dediği gibi "Daha farkına varmadan benimsiyorsun onları? Garip değil mi?"...



Adı: 桜蘭高校ホスト部 / Ouran High School Host Club
Tür: Komedi, Okul
Bölüm Sayısı: 11
Yayınlandığı Kanal: TBS
Yayın Tarihleri: 22.07.2011 - 30.09.2011 (Cuma 24:20)
OST: FRiDAY-MA-MAGiC by miwa
Film Süresi: 105 dk.
Film Yayın Tarihi: 17.03.2012

Oyuncular:
  • Kawaguchi Haruna / Fujioka Haruhi

  • Yamamoto Yusuke / Suou Tamaki
 
  • Daito Shunsuke / Ootori Kyoya

  • Takagi Shinpei / Hitachiin Hikaru & Takagi Manpei / Hitachiin Kaoru

  • Nakamura Masaya / Morinozuka Takashi & Chiba Yudai / Haninozuka Mitsukuni

  • Ryusei Ryo / Nekozawa Umehito

13 Ağustos 2013 Salı

Samurai High School

          Sevgili Filozofcuğum taa fii tarihinde bana önerdiği bir Japon dizisi ile karşınızdayım bu kez sevgili çingular... Kendisine kocaman teşekkürlerimi göndermek istiyorum ve izlemekte çok geç kaldığımı da utanarak itiraf ediyorum.

          Samurai High School deyince, Gokusen'i düşünerek aklıma samurailerle dolu bir okul gelmişti benim, oysa sandığımın tam tersi fantastik bir drama ile karşılaştım.

          17 yaşında neredeyse bir çok lise son sınıf öğrencisinin başına gelen kararsızlık, hayat mücadelesine başlamadan yılma, ne yapacağına karar verememe, geleceğini şekillendirecek hayal eksikliği çeken, fazlaca korkak bir lise öğrencisi Mochizuki Kotaro'nun içine birgün 400 yıllık cesur bir samuray'ın ruhu kaçarsa neler olur derseniz. Herşeyden önce komedi olacağı kesin.:))

          Ama beklediğiniz komedinin yanında bir çok ders verdiği de aşikar anlayana. Benim için tren çoktan kaçmış olsa da özellikle lise öğrencilerine rehber olabilecek güzel bir dizi...:)

          Ben beklentimi aşırı yükselttiğimden, düşündüğüm kadar yerlere yatıp,gülmedim ama beklemediğim kadar da etkilendim. Bağlayacı yer yer heyecanlı acayip sevilesi bir yapımdı. Yerlere yatırmasa da çok eğlendim izlerken ve çok çok sevdim diziyi. İki günde bitirdiğim için üzülüyorum açıkçası ama hiç sıkmadan bağlandığım içinde mutluyum.:))

          Herkese tavsiyemdir benimde demek istiyorum ama beğenmeyen olur, gelir çemkirir diye korktuğum için kişisel tercihinize bıraktım gitti bu diziyi de...:))

- Spoiler-


          Samurayı çok sevdim, öyle ki lise öğrencisinden daha sevimliydi, süper karizmaydı.:) Bir insan hem ezik hem acayip karizmatik tavırları sergileyebiliyorsa oyunculuğunu takdir etmek gerekir. Miura Haruma bir şarkıcı olarak oyunculuğu ile gözüme girdi. Kendisini bir çok kişi Gokusen 3'den severken, ben henüz 3. sezonu izlemediğim için bundan mahrum kaldım. Ama pişman değilim.:) İzlerken diziyi gözüm sürekli ısırdı bir yerden ama nereden... bakıyorum dizilerine hiç birini izlememiş. Meğer ilk tanışıklığımız Kimi Ni Todoke filmi ile olmuş. O zamanlar "aman bu çocuğun neyini bu kadar beğeniyorlar" diye bir düşünce vardı aklımda. Şimdi neden beğendiklerini anladım. Benimde favorim artık kendileri.:)) Bir çırpıda izleyebilirim tüm dizilerini.:)

           Shirota Yu'ya da iyice alıştım, 3. izleyişim. Hala Hana Kimi'de itici görünse de, diğer yerlerde çok sevilesi itiraf ediyorum. Bir insanın oynadığı karakter çok önemli bir kez daha gördük. Yine de oyunculuğunda bir tık eksiklik vardı sanki burada, belki de iri görünüşüne olduramaramadım korkaklığı, bilemiyorum.:D


          Lise öğrencisinin samuray ile renklenen hayatının yanında, samurayın hayatı ne kadar acıklıydı... yazık... Karısını çocuğu ile birlikte geride bırakıyor, iç savaş için diyorlar ama bence bir hiç uğruna. Çünkü savaşlar saçmalıktan başka birşey değil, hangi dönemde olursa olsun...
           Ardındaki şiirde ne kadar manidar bunu da final samuray sahnesi ile daha da idrak etmiş olduk... Az kaldı ağlayacaktım...:)

Adı: サムライ・ハイスクール / Samurai High School
Tür: Fantastik, Komedi, Okul
Bölüm Sayısı: 9
Yayınlandığı Kanal: NTV
Yayın Tarihleri: 17.10.2009 - 12.12.2009 (Cumartesi 21:00)
OST: Kodoku no Taiyo - Monobright
Oyuncular: 
  • Miura Haruma / Mochizuki Kotaro


  • Shirota Yu / Nakamura Tsuyoshi

  • Watanabe Anne / Nagasawa Ai



Dizinin şarkısı da pek güzeldi kendisi gibi...