Uzun süredir yazmıyorum değil mi? Yukarı yazıdıklarım anlayan arkadaşlar Korece'yi en az benim kadar çözmüşler, tebrikler... anlamayanlar ise üzülmesin, psikolojik sorunlarından Korece döküntüler diye biliriz kısaca...:D
Yani bu demek oluyor ki bunalıma girmiş bir ajumma tarzı olacak bu yazı. Zira dramalarla falan alakası olmayacak kesinlikle bu yazının. Ama okursanız hataya düşüp yorumlarınız bu sefer dört gözümle birlikte bekliyor olacağım. Çünkü benim gibi düşünen insanlarla muhatap olmayı özledim. Yoksa hakikaten uzaylı falan olduğuma inanacağım artık. Ayrıca bu yazı bu yılın son yazısı olma ihtimalini de tanışıyor bilginize... Bir daha ne zaman yazarım Allah bilir. Hatta blogun yaş gününe kadar ses çıkmaz benden bence.:D
En son "Hayata Dair" yazımda "Genelde özel hayatımdan çok da bahsetmem bu blogda. Aradaya dereye sıkıştırıp derdimi döksemde, her yazının içinde bir uzak doğu çiçeği açar mutlaka. Neden? Bazılarına göre yanlış da olsa hayatımı bu işle harmanladım çünkü ben." girişi ile başlamışım içimi dökmeye... Ama artık öyle değil... Blogcuğumdan uzak kalalı, haftalık dizilerimle ile buluşamayalı 1,5 ay oluyor ortalama...
1,5 ay önce işe başladım da ben üzerinize afiyet...
Yani sonunda herkesin beklediği gün geldi ve kulesine kendini, kendi rızası ile kapatan Rapunzel, akraba kılığına girmiş gıcık cadılardan birinin tuzağına düşüp zehirli elmayı ısırarak külkedisine dönüştü... Altın saçları kulelerden sarkıtılacak kadar uzun iken, külkedisi olup yerleri süpürmeyi başladı o saçlar, camları silerken bir diğer yandan. "Ulan ben üniversiteyi sizin pis camlarınızı silmek için mi okudum?" cümlesi beyninden altyazı olarak geçen Rapunzel... yerleri süpürürken "müşterilerle muhatap olmaktan kurtuldum, yaşasın" sevinci ile yüzünden güller açan bir hal aldı.
Yazık bu Rapunzel bana yahu... Elalemin Rapunzelleri camlarda prens beklerken ben neyi bekliyorum Allah aşkına? Koca göbekli bir şişkoyu mu? Hayır dert değil, koca göbekli olması, şişko olması, kısa olması, onca yakışıklı çıtır baklavalı Siwonlar izleyen ben o sempatik şişkoyu beklerdim ama yalancı olmasaydı bari, sözünde duraydı...
Tüm bu masalımsı hikayenin uyuyan güzeli olup bir prensle bu korkunç kabusun son bulacağını düşündüm ama bir buçuk ayı geçti, uyanamadım abi. Bitkisel hayata mı geçtim ben acaba Master's Sun daki hayalet ajummalar gibi...
Bir nevi şehirli Rapunzel olduğumu da bu iş sayesinde idrak edebildim sonunda özetle. Bir şüphe vardı gerçi hep, Flower Boys Next Door'u bir türlü yazamadığımdan bahsedememiştim ama bu iş ile onayladım düşüncemin doğruluğunu. Etrafımda Next Door daki yakışıklı çiçek adamlarda yok ama bu benim şehirli Rapunzel olduğum gerçeğini değiştirmiyor. İnsanlarla konuşamayan, herşey içinde sıkışıp kalan, gece karanlığı sessizliğe kavuşunca cümleler en şiirsel hali ile dökülüverirken kalemimden insanlardan kaçıp saklanma dürtüm daha da çok artıyor. Allah'tan insanlar büyüdükçe umursamazlığı daha da artıyordu, sizin saçmalıklarınıza fazla takılmıyor. Tabi kendi açısından saçmalık gördüğü şeylerden bahsediyoruz.
Yine de onlardan farklı olduğunuz düşüncesinin fışkırdığı bakışlardan kaçamıyorsunuz. Konuşsanız dert, sussanız dert, hakkınızı arasanız dert, aramasanız dert, siz muhatap olmaktan kaçındıkça dert... olmak istesenizde onca kötü sonuçlanmış muhataplıktan sonra başka birine güvenmek mümkün değil...
İnsanı yaşımı yönlendirir, yaşadıkları mı? İlla ki 22 yaşındayım diye o kalıba uygun mu davranmalıyım? Deli gibi para harcalamalı, dünya yıkılsa umursamamalı, yanlızca ben en karlı nasıl çıkarım diye mi bakmalıyım her güne, her soruna... Her insanın sırtından nasıl geçiririm? Her insanı nasıl kandırır, nasıl kullanınır, nasıl kendime yararlı yaparım diye hesaplar mı kurmalıyım en bilançolusundan?
Sadece kendi dünyamda olamaz mıyım? Gülümsemeden kessem fişi, dünya para harcamış adama "iyi günler" demek ağzını yırta yırta gülerken, küfür etmekle aynı şey değil mi sanki? Benim hakkımı yiyen iş arkadaşlarıma hakkı helal etmek zorunda kalmak çok zavallıca değil mi?
Bazı soruları hiç sormamalı insan? Her gün yüzüne baktığım insana "Haram olsun lan hakkım sana" diyebilecek baba yiğit var mı bu dünyada?
Saf mıyım ben, temiz mi? Aptal yerine mi koyuyorsunuz yoksa beni... Arkamdan yaptığınız hareketleri görmüyorum ben... İnsanların toplum içinde kulaktan kulağa konuşmaları kadar geri zekalı başka birşey varsa adımı değitireceğim, ondan sonra bana Hyun Joo deyin güzel isim...
Özetle ben bana ait olmayan bir dünyanın içinden kurtulabileceğim günü bekliyorum. Ama camdan ayakkabıları ayağıma geçirecek prens yok... Çünkü gerçek hayatta camdan ayakkabı verecek bir peri yok. Prense sıra gelmeden yıkılıyor yani umutlar sizin anlayacağınız.
Öyle ise benden size tavsiye: Okulunuzu sakın bitirmeyin. Kalın anasını satayım bir kaç dönem, yaz okulu, bütünleme ne kadar uzatabiliyorsanız uzatın okulu. "Hiç çalışmadan girsem geçiyorum ben" derseniz benim gibi; soruları okumadan işaretleyin anasını satayım. The Heirs Choi Young Do gibi 98. olun. Benim gibi pişman olmazsınız en azında. Rapunzel kulesinden başka yerde mutlu olamıyor malesef... Çünkü gerçek hayatta prensler yok saçınıza tırmanacak, prens kılığına girmiş nampuncaşıklar var...
Eh kaç kere satmışım anasını, terbiyemi bile bozmuş bu iş benim yahu...
Bahsetmeyecektim ama çok özlemişim yazmayı azıcık diziciklerimle aramdaki son ilişkiden bahsedeyim.:))
Bütün haftalık dizilerim yarım kaldı.Aramıza çok kötü bir ayrılık girdi. The Heirs biterken ben hala 12. bölümdeyim. Reply 1997'nin 14.de kalmışken, Marry Him If You Dare 10. bölümünü izleyemedim hala... Medical Top Team'ın neresindeyim hatırlamıyorum bile...
Onlar hiç birşey değil, asıl gözüm kaldığı şey Jang Geun Suk ve IU'u bir araya getiren, güzel olabilmesine dair hiç umudumun olmadığı Yeppun Namja dizi... Sadece izlemek istiyorum, kötü olsun varsın...
-------------------------------------------------------------------------------------
Ne yazdım, niye yazdım bende bilmiyorum valla şuan.
Aşırıda uykum var zaten.
Saçmalamış bu kız yine deyin, geçin siz en iyisi...
Yeni yılda en güzel yazılarla, sık sık buluşmak dileğiyle...
Allah ömrünüzün her gününü hayırlarla doldursun;
yeni yılda da, tüm yıllarda da inşallah...