27 Aralık 2014 Cumartesi

Bana Göre AŞK...



Beynimin içinde yetmiş bin tane cümle var. Hangisini kursam da hangi konudan içimi döksem bilemiyorum. 

O halde bugünün konusu aşk olsun. Zira uzun süredir uzağım kendisinden.

Aşk benim için hiç de hoş bir şey değil. Hep üzen acıdan yaralayan bir şey oldu.

Bir şey aşk… Belli bir şey değil zaten. Herkesin hayatında garip bir şey… Kimsenin anlam veremediği ve genellikle yanlış kişiye olan şey aşk… Olmaması gereken bir şey çoğunlukla aşk…

Gerçek aşk;- bana göre tabi ki- karşılığı olmayan bir şey aynı zamanda… İki insanın birbirini sevmesi başka bir olgu… Aşk her zaman tek başına, aşka yakışan yalnızlık…

Nasıl emin olabilir ki bir insan karşısındakinin kendisine aynı onun sevdiği gibi  deli divane olduğuna…  Her insan çeşit çeşit yaratılmışken, kimse kimseye benzemezken aşk nasıl birbirinin aynı olur… Kimse kimseyi aynı şekilde, aynı derecede, aynı hiddetle sevemez. Aşka yalnızlık yakışır ya, belki de ondan…

Aşk adamı aptal yerine koyar… Siz sanıyorsunuz ki şimdi ben onun gözünün içine baktığımda o da benim gözlerime hayran kalıyor ben onunkilere vurulurken… Yalan… Sırf kandırmacası kalbin, sizi bencilce oyuna getiriyor, ona daha çok aşık olun diye…

Utanmadan bir de rüyalarınıza sokuyor onu. Tüm gününüzü meşgul etmesi yetmiyor da bir rüyalarınızda rahat vermiyor size…

Aslında durup düşünseniz belki de sevmeyeceksiniz onu ama aşk düşünmenize izin vermiyor. Sadece sevgi odaklı kurcalıyor içinizi…

Yakınınıza yaklaşınca, hiç düşünmediğiniz bir anda karşınıza çıkınca bir de pırpır etmeye başlıyor kalbiniz değil mi? Ani tepkiden dolayı korktuğunuz için olmasın sakın o, emin misiniz aşık olduğunuza…

Ama ne zaman onu arasanız, yanınızda olsun isteseniz, inatla kayboluyor değil mi ortadan, tam da ihtiyacınız sadece ona olduğunda, tam da ona sığınmak istediğiniz de yanınızda olmuyor değil mi? Karşılığı olmayan aşk için bu stres sıkıntı niye…

Ama ne zaman lazım olmasa, kızsanız, aşk; hemen dibinizde, içinizde, beyne hükmediyor inatla kalp; “ Düşün onu düşün… Az önce ne yaptı? Şimdi ne yapıyor, düşün” sanki o sizi çok düşünüyor da, çok umurunda ya… Aptal gibi düşünün siz kalbinize yenik düşüp…

İnsan kalbi değişkenliği ile ünlüdür demişlerdi bir dizide… Kalbiyle yaşayan insan, sürekli değişen insan... Seven insan, nefret eden insan, kızan insan, küsen insan, kıskanan insan, bencileşen insan, nefsine yenik düşen insan… Aşkın sabit kalacağına inanıyor utanmadan, hiç bir şeyin aynı olmadığı dünyada, aynı görünen her şeyin bile detaylarda nasıl farklaştığına mantığı ile tanık olan insan, utanmadan aşkın aynı olabileceğine inanıyor işte… Ne cahillik…

Aşk tüm renkleri ile boyanıp geliyor önünüze. Sanıyorsunuz aşk güzel bir şey. Gökkuşağı gibi büyüleyici. Ama büyüğü bozuluveriyor güneş yağmurun taneciklerini kuruttuğunda…

İnsanlara güvenini yitirmiş insanlar, aşktan ölecek de olsalar asla kaybettikleri güvene bir daha sahip olamazlar… Belki de sırf bu yüzden aşka inanmazlar…

İnsan hayatında her şey inanmakla başlar… İman, inanç yaratılış gereği insanın ömrüne, kendine şekil veren görünmez bağdır.

Belki de aşk eskiden gerçekten vardı. İnsanlar birbiri için ölürdü. Şimdi ölen tek şey aşk. 

Eskiden aşık olmaktı belki moda, aşktan ölmek modaydı bekli de… Şimdi aldatmak moda, kandırmak in, dürüst olmak out. 

Yetmez tek kişiyi sevmek, ikisi üçü kaçı sığıyorsa koltuğa, whatappa, facebook a alabildiğince aldırmalı gönlü insanla… Gönül mü tarla mı belli değil mübareğin ki… Hala inanan var mı aşka, böyle örneklere şahit olmaya inat…

Onun saç rengi güzel, bunu şekli, onun kaşı güzel, bunu gözlerini fena… Ana fena harbi kaç kaç çok fena… Kız bizi gözüyle öldürecek hacı kaç kaç…

Eskiyi bilmem de aşk şimdi heves… Gözü, kaşı, saçı, ortamın ambiyansı güzelken insana rüzgar gibi esip geçen bir şey artık aşk… Seninle olan birkaç zaman sonra başkasıyla olacak…

Sen hala bana aşık olacak diye inan, kandır kendini… aptal…
Hemen salak gibi gelecek hayalleri kur saniye başına yedi yüz elli tane…


Kızın tekiyle samimi olduğu vakit kıskan hemen mal gibi salak… Sanki senin tapulun… Zaten tapulun olsa da sen yokken ne haltlar karıştırdığını nereden bileceksin insan… Aşık bana ben biliyorum, üzerime titriyor… Tabi canım, insanlar böcek gördü mü hemen öldürmek için onunda üzerine titriyor. Böcek sanıyor mu insan bana aşık… Böcek insandan daha akıllı yeminle, kaçıyor hemen…

Ama beni çok kıskanıyor…
Kıskanır bak buna karşı çıkamam, bazı insanlarda bencillik, ego alıp başını yürümüşken, bu mümkün… adres soran kadına sırf benimle konuşmak için sordu. Oğlum çok yakışıklıyım, acayip karizmayım kafasındaki adamı biliyorum yavrum ben… Sen onun karizmasını ezip geçtin, dünyanın en yakışıklı adamı dururken sen aptallık edip başkası ile konuştun ne gerek var. O varken, onun egosunu daha da şişirmesi gerekirken onu bundan mahrum ettin, neden… Nasıl yaparsın bunu nasıl… Tabi kıskanacak seni armut…

Evleneceğiz biz, durum çok ciddi…
Evlenin, evlenin zaten. Asıl hikaye o zaman başlıyor. Çocuklara masalları yasaklamalılar bence. Küçücükken insanın bilinçaltını yalanlarla dolduruyorlar resmen. Kimse evlenince musmutlu sona ulaşmıyor, evlilik son değil, acayip fena bir başlangıç…

Çok fena… evliğin çok fena türleri var artık… Ama öyle sanıldığı gibi acayip mutlu, pembe bir dünyası yok dünya evinin. Dünya çok güzel bir yermiş sanki de dünya evi demişler. Dünya çok fena bir yer biz bir ev yaptık da sığındık işte. Ev samandan yalnız… rüzgar geliyor ufluyor, tilki geliyor üflüyor, kurt geliyor üflüyor, ekonomi geliyor üflüyor, kayınlar geliyor üflüyor, arsız kadınlar, utanmaz adamlar geliyor üflüyor. İlla biri geliyor üflüyor. Ev bir oyana sallanıyor bir bu yana sallanıyor. Malzeme çürük artık ne yapalım… Her zaman sağlam kalamıyor bu ev bu dünyada… İnanmazsan her yıl artan boşanma istatistiklerini incele. Hadi ben yalancıyım, devlette mi yalan söylüyor. Gerçi toplasak devlet vatandaştan, her ülke ve millette daha çok yalan söyler ama neyse…

Hadi diyelim üflediler, yıktılar, sen yeniden diktin, onlar yılmadı yıktı, sen yeniden diktin, diktin…, diktin…, hep sen diktin…  nereye kadar sen. Nereye kadar kaldıracak bünyen bu kadar yıkımı, bu kadar zorlanmayı, unuttun mu sende insansın. Mutlu olmaya hakkın yok mu? Huzura ihtiyacın yok mu? Sevmenin de sınırı var. Onu sevdiğinin dörtte biri kendini sevsen ölür müsün abla… Böylede öleceksin zaten boşver. Bir de diğer türlü ölmeyi dene bakalım. Kendini severek öl en azından. Asılını istersen en çok Yaradan’ı sev abla… yaratılanı değil…

Hiçbir kul o denli çok sevilmeye layık değil aslında, onu yaradan, onunla birlikte her şeyi, seni, kainatı Yaratanı sevmek var… Aşk bence en çok Allah’ı sevmek için… Aşkın en güzel hali, en özel, en doğru hali Yaradan’ı sevmek, gerisi hep yarattığından ötürü sevilse yeter… Olması gereken sınır bu cümle Yunus Emre’nin de demek istediği gibi…

Ah bir de biz acizler bunu fark edebilsek…

1 Ekim 2014 Çarşamba

MİM: Devam Etmesini İstediğimiz Diziler

          Güzel bir mimle daha karşınızdayım sevgili çingular.
Sena Türk çingum bana çok güzel bir mim paslamıştı yakın zamanda. Severek izlediğimiz Kore Dramalar'dan devam etmesini istediklerimiz mutlaka olmuştur hepimizin. Hele ben ilk zamanlar biten her dizinin ardından içimde bir burkulma olurdu. Yavrusunu uzak diyarlara okumaya gönderen anne gibi içimde bir üzüntü olurdu. Zamanda bu üzüntünün yerini ne zaman bitecek bu dizi cümlesi alsada hala olsada izlesem dediğim dizilerim var. Liste daha uzundu ama sadece sevdiğim yapımlardan oluşsun istemedim, ince eledim-sık dokudum ve hepsinin altına nedenleri ile birlikte düşüncelerimi. Bakalım aynı sebeplerimi paylaşıyor musunuz sizlerde benimle...

1. Dae Jang Geum:



Bitmesi bende büyük hüsranlar yaratan dizi. Öyle ki onun bitişi beni bir dönem kore dizisi izlemeye küstürmüştü resmen. Hiç beklemediğim bir anda ekranda suratıma patlayan "Son" yazısı... ah...~




2. You're Beautiful:

Şuan ki birikimle ilk kez izleseydim eğer bilmiyorum ne hissederim ama bu dizinin yeri bende apayrıdır izlediğim günlerden beri... Bittiğine, onlardan ayrı kaldığıma yanmanın yanında; öyle saçma, öyle dandik bir finalle bitmesi hepimizin devam etmeliydi hissini dürüklemiştir eminim.


3. Capital Scandal:

Güzel, kaliteli hikaye, kaliteli oyunculuk ve az rastlanır güzel heyecanlı bir finalle son bulan dizi. Devam etseydi listemde olma sebebi ise Kang Ji Hwan - Han Ji Min uyumu sadece. Yoksa ben finalden çok tatmin olmuş olarak bitirdim dizi. Diğer diziler gibi son dakika mutluluğu yaşatsa da izleyici onun tadı tam da o dizide aranan tatdı benim için.:)

4. Pasta:

İzledikçe spagetti yapasım yiyesim gelen, iştahımı kabartan izledikçe izlemek istediğim ilginç şef replikleri ile bayıldım dizilerden biri. Bir Pasta daha gelmedi herhalde drama alemine. Geldi de ben kaçırdıysam gözümden, hemen haber verin izleyeyim.:)


5. 49 Days:

49 günlük bir ömrü anlatan tam da bitmesi gerektiği şekilde biten bir diziydi aslında. Aynı zamanda benimde en sevdiğim gözüm kapalı her insana önerebileceğim bir numara dizim. O zaman bu listede ne iş var derseniz... sebebi Ruh bekçisiydi. Ruh bekçinin maceralarının olduğu eğlenceli fantastik bir sitcom yapabilir diye düşündüm bir anda.:))


6. Rooftop Prince:


Tarihten gelen adamların modern dünyaya ayak uydurma çabaları çok eğlenceliydi. O tarz diziler yapsalarda izlesek çok sevinirim. Bunun haricinde bu dizinin adam gibi bir mutlu sona kavuşması için ikinci sezonu olsa ne güzel olur. Prens tekrar geleceğe gelse yaverleri ile hatta yaverleri kendi gelinleri falan getirse tarihten. Gelinler Park Ha'nın başına bela olsa falan... Çok hoş bir ikinci sezon çıkar bence karşımıza.:D

7. A Gentleman's Dignity:


Bu ajussiler can yahu... Onların eğlenceli geçmişi ve geleceği izlenmez mi?



8. Big:


Resmen ortasından kesip atılmış hissi veren anlamsız mantıksız finaliyle biten dizi... Kesinlikle devam etmeli ki kafamıza bıraktığı bin tane soru işaretinin en azından bi kısmını cevap versin.


9. Reply serisi:

1997'si ve 1994'ü ile bizi kendine farklı oyuncular ve hikaye ile bile bağlamayı başaran bir seri... 2000'lerini de çıkarsalarda izlesek...:D




10. Flower Boy Serisi:
TvN'in ardı ardına üç yıl boyunca yayınladığı farklı hikaye ve farklı oyuncularla ve bizi çiçek oğlanlarla buluşturduğu bu seriyi her yıl görmek istiyorum ben.:))

11. Let's Eat:

Uzun süre sonra, izlediğim 120. KDramam olmasına rağmen beni kendine bağlamayı başaran başarılı bir yapım benim gözümde. Bittiğine çok üzülmüştüm, ben ne izlicem şimdi diye dertlenmeme sebep olan dizi... Oysaki çok tadında bitmiş bir dizi ama daha olsa ben izlerim.



          Sadece KDramalar değil benim devam etmesini istediğim JDramalar ve Animelerde var. Ama onları yazarsam bu liste alır başını gider. Kimse sonuna ulaşamaz herhalde. Devam etmesini istediğim Japon yapımların genelde manga uyarlaması olduğunu için devamlılık hissi uyandırması çok normal zaten.:))

         Ve geldik bir mimin daha sonuna... Sıra geldi mimi paslamaya... Eğer yazmadılarsa mimi;
canım dongsaenglerimin Çaylak Agasshi ve Bunalık Beyin çingularıma gönderiyorum. İkisininde listesini merak ediyorum...:)

29 Eylül 2014 Pazartesi

Bir Mim Daha...

          Merhaba sevgili çingular... Yeni arka planımızla karşınızdayız tekrar. Yeni yayın dönemine giren tv kanalları gibi bende sürekli yazma isteği hissettikçe değişikliğe uğrattığım blogumda yeni bir önyüzle daha karşınızdayım. Mevsimlerin ve insanları sürekli değişim halinde olduğu şu dünyada ben blogcuğumun tasarımı ile oynamışım çok mu? :))
           Yeni rengimize bir mimle hoşgeldiniz demek istedim ve sevgili loverK bana göndermiş olduğu soruları cevaplamaya koyuldum.:))
  1. Bu gece öleceğinizi bilseniz bazı insanlara bazı şeyleri söylememiş olmanın pişmanlığını hisseder misiniz? Peki neden söylemediniz?
          Ölmemle alakası olur mu bilmiyorum ama zaman zaman bazı şeyleri söylemediğim için pişmanlık duyduğum oluyor. Bunun sebebi de söylemem gereken anda aklıma gelmeyip sonradan gelmesi sözlerin. Onun dışında saklanması gereken herşey ilahi güçle saklanmış zaten. Söylenmemesi daha hayırlı demekki...;)

       2. Günün birinde çocuğunuzun doğduğu hastanede bir yanlışlık yapıldığını ve çocukların karıştığını öğrenseniz, kendi çocuğunuzla sizin büyüttüğünüz çocuğu değiştirir misiniz?

          Değiştirmem. İkisini de kendi nüfusuma alırım, vermem.:))
(Evlenmek çocuk yapmak gibi planları hayattımdan silip attığım için ciddi düşünüp cevap veremiyorum ama içinden çıkılması zor bir durum, Allah korusun.)

         3. Hayalinizi süsleyen bir yerde bir hafta tam porsiyon, harika bir tatil için uçan bir kelebeği yakalayıp, ayaklarınız ve kanatlarını koparır mıydınız?

          Koparmazdım, günahtır. Bir haftalık mutluluk için gelecek hayatımı yakamam valla.:)

          4. Bir yemeğe davetlisiniz ve önünüze tanımadığınız bir yemek konuyor. Tuhaf haline ve pek iştah açıcı görünmemesine rağmen tadına bakar mısınız?

          Bakarım, hatta bakmışlığımda var...


          5. Sevdiğiniz biri için yalancı şahitlik yapar mıydınız? Örneğin bir yayaya çarptığında, direksiyonda dalga geçtiğine rağmen, çok dikkatli kullandığını söyler miydiniz? (anne, baba, eş, sevgili)

          Söylemem. 

          6. Yetişme tarzınızda değişiklik yapma imkanınız olsa ne değiştirirdiniz?

          Biraz daha özgüven sahibi olup insanlarla hemen samimiyet kurabilen biri olmak istediğim çok zaman oldu. Ama yine de kendim olmaktan mennumun aşağı yukarı. Bende eksik olan tek şey cesaret bunu da bana ailem sağlayamaz ne yazık ki , doğuştan eksik bende...

          7. Eviniz ve içindeki eşyalarınız yanıyor. Ailenizi, kendinizi ve köpeğinizi kurtardıktan sonra bir kez daha içeri girme şansınız var. Ne kurtarırdınız?

          Kuran'ımı, ailemin ilaçlarını, cdlerimiz, makyaj mazemelerimi, cüzdanımı, telefonumu,... sanırım ben evin için yandım baya baya...:D

          8. Yarın sabah başka birinin kimliğinde uyanma olasılığınız olsa, bunu değerlendirir miydiniz? Kimi seçerdiniz?

         Siwon'un karısı olarak uyanmayı...Şaka yapıyorum sadece ciddiye almayın sakın...

Başka biri olarak uyanmaktan çok ailemle mutlu huzurlu olduğum günlere uyanmayı isterim sadece.:))

Bir mimin daha sonuna geldik. 
Mimi paslama konusundaki yetersizliğimle;
 soruları cevaplamak isteyen herkese gönderdim gitti...:))


20 Eylül 2014 Cumartesi

Let's Eat

          Uzun süredir, çok uzun süredir bir dizi göremiyorsunuz buralarda biliyorum. Nerde o eski yazılar. Bir haftamı bir diziye ayırıp ng'sinden ost'larına, oyuncuların diğer programlarına meraklanmama kadar en ince ayrıntısına kadar kurcaladığım günler artık yıllar öncesinde kaldı. Nedeni bana göre zaman bulamamaktı ama bunun bir mazeret olduğunu fark etmemi sağlayan bir dizi ile bugün karşınızdayım sevgili çingular...
         Eski izlediklerimden aldığım tatlarını almamı sağlayan TvN'nin 2013-2014 yapımı Let's Eat yani  Şikşarıl Habşida'sı...

          Dizide beni kendine çeken ayrıntı kesinlikle yemek ayrıntısıydı. Pasta (MBC-2010) beğenimden beri yemekli dizilere bayılıyorum. Her ne kadar yiyeyim yapayım hislerimi dürdükleyerek bana yük olsalarda yemekli diziler en sevdiğim konseplerden biri.

          Diğer taraftan oyuncuların benim için yeni yüzler olması diziye daha tedirgince yaklaşıp daha çok sevmem sebep oldu diye düşünüyorum. Ben yeni yüzler tanımayı seviyorum çünkü.
Yani demem o ki dizinin konusunu hiç aldırış etmeden diziye yemekler sayesinde cumburlama atladım ve iyi ki yapmışım. İzlemeyenlere tavsiyemdir dizi.

-Spoiler-

          Dizinin final sahnesindeki şiir dizinin özeti aslında, dizide yaşadığımız hayattan bir parça... Hepimiz bu insanlardan biriyiz aslında. Yemek yemeği sevmeyen var mı şu hayatta? Özel bölümde de söylediği gibi hayatın en güzel yani yemek yemek...
Ayrıca bu şiir karakterlere de çok uymuş cümle cümle...
          İnsanlar dünyada her zaman yalnız. Yalnız gelip dünyaya yalnız gidiyoruz söylenildiği gibi. Çevremizdeki insanlar zaman yolcusu adeta... Belli zamanlarda olabiliyorlar hayatımızda. Ömürlerimizin kesiştiği kadar yanyanayız sadece. Ama insan ölürken yalnız ölüyor işte doğarken tek başına doğduğu gibi... (İkiz doğanları karıştırıp ortamın havasına çomak sokmayın şimdi... :))
          Dizi belki de bu açıdan izleyiciyi kendine bağlıyor. Herkesin kendinden bir parça bulmasına neden oluyor dediğim gibi.

           Sadece yemek diyip geçmekte yanlış olur tabi ki dizi ile ilgili. Dizinin devamlılığı sağlayan en önemli etkenlerden biri izleyiciyi meraklandıran "Soru sorma vakkası faili kim?" sorusu... Daha doğrusu "Bu fail gerçekten Goo Dae Young mu?" sorusu...

           Romantik komedi türünde olmasına rağmen, romantizmin ikinci planla da kalışı ve son bölümlerde kendini göstermesi de diziyi tadından yenilmez, yenilmezde yanında yatılır haline getiriyor bana göre...


Senaryonun başarısı kadar oyuncularda başarı kazandı benim gözümde.

          Beast Doo Joon Ssi ile ilk karşılaşmamız daha öncedir muhtemelen de kendisinin aklımda kalan ilk dikkat çekişi İstanbul Music Bank'de oldu. Yakışıklı bir yüzü olmasına rağmen onda beni uzaklaştıran bir şeylerde vardı. Bir ağırlığı var kendisinin, gotminam (çiçek oğlan) yüzüne rağmen garip bir tedirginliklik hissi ve bu tedirginliğin getirisi, itiraf edemediğim bir iticilik hissettirmişti bana alttan alttan geçen yıl... Ama bu özellik çekici de yapmıştı onu gözümde. Yaşıtlarının ve diğer idollerin aksine sevimli bir hal yada sıcak kanlı hissi uyandırmıyordu ama yinede insan kendini onu severken buluyor garip.

           Diziye ilk başladığımda da onun o olduğunu bilmeden başladım diyebilirim. Ben Beast pek bilmem, üyelere çok ön plana çıkmış dizi, klip, düetleri ile birlikte biraz göz aşınalığım var sadece. Hit olan şarkıları bir kez dinlemişliğim var yinede. Bir KPop grubundaki üyeyi gerçekten tanımak istiyorsanız kesinlikle o grubun katıldığı eğlence programlarını incelemeniz gerekir, sanırım gelecekte Dujun ssi'yi daha yakından tanımak için eğlence programlarını dikdikleyeceğim grubun. Oyunculuğuna da doğru değerlendirmeyi ancak o zaman yapacağım gibi geliyor.
Ve söylemeden geçememeyeceğim bir nokta var ki;
bu saç modeline bayıldım kendisinin... Pek yakışmış... püpüpü...:)
           Belki Goo Dae Young karakterinin izleyiciyi tedirgin edişinden kaynaklanan bir tedirginlik de olabilir, bilmiyorum. Ama yinede ne objektif ne de subjektif olabiliyorum kendisine, belki üzerimde fan girl çingularımın baskını hissediyorum kim bilir.:D

          Yine de mimikleri, bakışları ile tekrar tekrar izlememi sağladığı bir kaç sahne var söylemeden geçmiyim, zayıf kaldığını çaktırdığı zamanlar oldu gibi tabiki. Onu hiç tanımadığım halde sanki karakterden çok kendini oynuyor gibiydi bazen de. Bu sebeple oynadığı diğer dizilerdeki oyunculuğunu da izlemek istedim kendisinin. Şu an ne söylüyorum inanın bende bilmiyorum bu adam benim aklıma karıştırdı özetle. :D

           Kendi isminle oynayan Lee Soo Kyung ssi başarılı bir karakter ve başarılı bir oyuncuydu. Oyunculuğu bana sahte gelmedi izlerken, gerçekten boşanmış ve yıllardır yalnız yaşayan, patronun hergün paylamasını çikolata yiyerek bastıran bize çok benzeyen, bizden biriydi. Yemek yiyişi çok iştahlı, izleyenlerinde iştahını kabartan cinstendi. Zamanla iştahla yeme teması zayıflasa da karakterin; ben Lee Soo Kyung ssi'yi bu dizide başarılı buldum diyebilirim.

            İkinci kadın olma özelliği taşıyan Yoon Jin Yi karakteri yani 93'lü Yoon So Hee ssi bana Park Shi Yeon'u andırdır hep. Çok benzettim ben ikisini. Genelde onun gibi şımarık karakterden pek hoşlanmam ama Jin Yi çok tatlı, sevimli ve aşırı polyana hali ile sevgimi kazandı gariptir ki. Herşey bu kızın hayali olabiliyor, çok saf hatta aptallık boyutunda ama çok iyi niyetli sevimli bir karakter işte
.
          Jangjangman... Adamın dibi, Avukat Kim. Komik hareketleri ve bakışları, düşünce tarzı ile kendi çapında ayrı bir alem olan karakterimiz. Sanki bira içmiyorda bira reklamı çekiyor. Lee Soo Kyunggg ~ diye ağlayışı beni izlerken eğlendirdiği gibi kamera arkasında da ngleri ile ekibi çok eğlendirmiş."Ben Goo Dae Young Ssi'ni avukatı Kim Hak Moon" diyeceğine "Ben Goo Dae Young Ssi'nin menajeri Shim Hyung Tak" cümlesini tüm ciddiyeti ile kurup başarılı bir sahne çıkardığını sandığında ekibin kalakalışı ve kahkaya boğulması da özel bölümde bunun en güzel örneği. Bir yer de ben Soo Kyung ssi diyeceğine Si Young ssi dediğini duydum yada bana öyle geldi bilmiyorum.
Haha... Günahtır ya... 10 yıllık aşkı için kazık kadar adamın oyuncak köpek terapisi...



          Dizinin bir diğer eğlencelisi Oh Do Yun karakteri... Kendini olan inanılmaz özgüveniyle, Dae Young'un eğlenceli mimiklerine sebep olan replikleriyle diziye neşe katan bir karakterdi bana göre...




            Ve dizinin en sevimli karakteri Kae bara :D Ünlü Devrimci Che Guevara'yı Choi soyadlı köpek bara anlayacak yetenekteki kızımız Jin Yi'ye ve o karakteri yazan yazara tebriklerimi bir kez daha göndermek istiyorum. Yazarların kelime oyunları dizileri daha eğlenceli hale getiriyor her zaman.
          Barassi'nin en sevimli olduğu yer şüpesiz; kuş suluklu kafesine girip kapısını kapatarak sahibini trip atmasıydı herhalde. Her izleyişimde hayran kaldım o hareketine. Ne güzel eğitmişler, maşallah...:))

          Seyirciyi gizemi ile meraklandıran; oyuncuları ile kendi sevdiren dizimiz son bölümler romantizm ile süslenerek vazgeçilmez dizilerim arasına girmeyi başardı.

Bu noktada dizinin en sevdiğim sahnesinden biri ile buluşturmak istiyorum sizleri...

         Bu sahnenin bir benzerini yıllar önce My Girl dizisinde izlediğimde de beğenmiştim. Dizilerde bazı numaralar kabak tadı verse de, bazıları her seferinde aynı heyecanı yaşatabiliyor. Bu da onlardan biri benim için.

Ne yalan söyleyeyim; bir an benimde kalbim dujun dujun oldu.
(Kelime oyunlarından bahsetmişken burada ki kelime oyununu açıklayayım bilmeyenlere. Söz konusu Yoon Doo Joon olunca kalp normal seyirden ayrı atıyor, tugın tugın değil, dujun dujun atıyor ;))
Eşek sanki klip çekiyor o nasıl bir giriştir öyle...
Sahne de kullanılan müzik size sahneye hava katan asıl etken...
durut durut dutt.... heee eee eeeey.... Dizinin Cool Guy isimli OST'u olur aynı zamanda kendileri.
Henüz tamamını dinlememiş olsam da güzel şarkıya benziyor.:))


           Bir an da kendini hoşlandığı oğlanın kollarında bulan kızımız afallası da kendini koyvermiyor ve dikleniyor "sırtın senin servis mi" diye... Başkası olsa çoktan atlayıp o taksiye, evde almıştı soluğu oysaki. Ama kızımız oğlanın kucağına ikinciye düşse bile yenilmiyor ve topuklularını eline alıp çoraplarıyla koşu veriyor buzun üstünden... Böylece takdirimizide kazanıyor alttan alttan bir kere daha...


          Yine de bir kaç bölüm sonra Goo Dae Young'un ani kiss'nin ardından ne yapacağını şaşıran çiftimiz küçük bir aşık atışmasını işte böyle aigolarımız açığa çıkaran bir cümle ile sevgili olmaya bağlıyor...
 
          Bu el ele tutuşma sahnesinin de bir benzerini The Man Who Can't Get Married dramasında görmüş ve o dönem Ji Jin Hee sevgimin etkisi ile pek de haz etmemiştim. (Hala haz etmiyorum gerçi ama yaşıma yediremiyorum artık... :D) Çiftimiz ellerini ayırmak istemeyip de çalan telefonu bu şekilde cevaplayınca aigolarımın yerine "Tamam daaa... suyunu çıkarmayın işte" cümlem alıverdi bir anda.:D

Az kaldı fan girl çinguların yüreğine inecek üçüncü kiss'i
Barassi'ye veren yönetmen fanlarını yüreğine su serpti daha sonralarda ;)
Görünürde fan girl kardeşlere acısılarda kamera arkasında fan girlleri kızdırabilcek bir Dujun var...:))
(Bu da benden size kapak aman yani hediye olsun kıhkıhkıh...
         Bu hediye(!)den sonra fan girl çingularımı daha fazla kızdırmamak için Troublemaker kamera arkasından hiç bahsetmiyorum :))

          Dizinin bir diğer eğlenceli sahnesi ve kamera arkası Goo Dae Young ve Avukat Kim'in bu romantik sahnesiydi...:)) Sahneyi başarılı bir şekilde çekmişlerse de çekene kadar anası ağlamış ikisinde gülmemek için...:D

Goo Dae Young'un bu sahnede yüzünden okunan: "Cesaret veren o ağzıma tüküreyim" bakışı...
 Ve diğerleri...


Çok içlendim bu cümleye. Yazık bu kıza da yahu...
Dizinin verdiği bu mesajı da çok takdir ettiğimi söylemeden geçmek istemedim...
Hahaha... doğru söze ne denir... ;)
          Ve son olarak dizinin Let's Eat OST'undan bahsetmek istiyorum. İştahla yeme sahneleri eğlenceli kılan başarılı bir şarkı olmuş bana göre ben sevdim.:))
Adı: 식샤를 합시다 / Şikşarıl Habşida
Tür: Romantik, Komedi
Bölüm Sayısı: 16
Yayınlandığı Kanal: TvN
Yayın Tarihleri: 28.11.2013 – 13.03.2014
Yayınlandığı Günler: Perşembe 23:00

Oyuncular:
  • Lee Soo Kyung / Lee Soo Kyung
 

  • Yoon Doo Joon / Goo Dae Young

  • Yoon So Hee / Yoon Jin Yi

  • Shim Hyung Tak / Avukat Kim Hak Moon

  • Lee Do Yun / Avukat Oh Do Yun 
 
  • Jang Won Young / Choi Kyu Shik

  •  Barassi











 OST: 
Let's Eat OST Part 1
1. Let's Eat 식사를 합시다 - K Joon (케이준)
2. Let's Eat (Enst.) 식사를 합시다 (Enst.) - K Joon (케이준)

Let's Eat OST Part 2
1. Cool Guy 멋진남자 - Eric Nam (에릭남)
2. Cool Guy (Enst.) 멋진남자 (Enst.) - Eric Nam (에릭남)

Let's Eat OST Part 3
1. 내가 그려온 나 - Jung Yoo Yun (정유연)
2. Single Days (İngilizce Ver.) - Jung Yoo Yun (정유연)
3. 내가 그려온 나 (Enst.) - Jung Yoo Yun (정유연)

Let's Eat OST Part 4
1. When You Want to Leave 떠나고 싶을때 - Tensi Love (텐시 러브)
2. When You Want to Leave (Enst.) 떠나고 싶을때 (Enst.) - Tensi Love (텐시 러브)
3. Don't Eat Alone - Illi, Kim Jae Hwan (일리, 김재환)
4. 우아한 만찬 - Illi, Kim Soo Jin (일리, 김수진)
5. 오감이 흐르는 시간 - Illi, Kim Soo Jin (일리, 김수진)
6. 일상의 로망 - Kim Dong Hyun, Kim Soo Jin (김동현, 김수진)
7. 쓸쓸한 식탁 - Jung Jae Ho, Kim Soo Jin (정재호, 김수진)

Let's Eat OST Part 5
1. Don't 이러지마 - HEYNE (혜이니)
2. Don't (Enst.) - 이러지마 (Enst.) - HEYNE (혜이니)

Let's Eat OST Part 6
1. Timid Confession 소심한 고백 - Lee Hyo Won (이효원)
2. Timid Confession (Enst.) 소심한 고백 (Enst.) - Lee Hyo Won (이효원)
3. 사랑이 오나요? - Seo Seung Hyun & Kim Soo Jin (서승현 & 김수진)
4. 뻘쭘한 젓가락질 - Illi & Noh Hyung Woo (일리 & 노형우)
5. 내 이름은 9:0 - Illi & Kim Jae Hwan (일리 & 김재환)
6. 소소한 반찬 - Illi & Kwon Sung Yun (일리 & 권성연)
7. 먹고합시다 - Illi & Hong Dong Pyo (일리 & 홍동표)
8. Delicious Moment - Illi & Hong Dong Pyo (일리 & 홍동표)

Çok orjinal fikir... Bence mumdan daha romantik... ;))